Tanrıya olan kırgınlığım aramızdaki ufak bir çatışmaya dayanıyor. Çünkü
insan sahiplenilmek istiyor. Kimsesiz hissetmemek kendini.
Neden bu kadar kırgınım? Çünkü insan olarak yaratıldım. Hiç sormadan. Bu
biraz zulüm değil mi? İnsanlardan o kadar nefret ediyorum ki. O kadar
utanıyorum ki insan olduğum için. O kadar ıstırap doluyum ki… Okuduğunuz kutsal
kitaplar, ruhunuza huşu veren o ritüeller sizin olsun, kendinizi kandırmaya
devam edin. İmkanım olsa, gerçekten diyorum, çok ciddiyim. Bütün insanları
parça parça kopartıp öldürürdüm. Hiç gözümü kırpmadan, hiç acımadan. Ya da
şöyle yapalım, ben kendi adıma konuşayım. Siz insanlar, yaratılmış en üst
mahlukat olun, siz insanlar çok namuslu olun, siz insanlar çok şerefli olun.
Yeryüzündeki en asil varlık kılmış olsun tanrı sizi. Ben kendi adıma konuşayım.
O kadar hayvanız ki o kadar vahşi… Kimse bunun aksini iddia edemez. Edenin
yalanını sikeyim ensesinden ayak tırnağına kadar. Yalancı orospu çocukları.
Hepimiz.
Kalpler kırıyorsunuz, hayaller çalıyorsunuz, insanları mahvediyorsunuz,
gelecekleri mahvediyorsunuz, masumiyetin amına koydunuz. Sizli bizli
konuşuyorum ancak bu sizin bizin içinde ben de varım. Aynaya baktığım zamanlar,
çok öfkeleniyorum. Orospu çocuğu diyorum kendime. Hayvansın diyorum. Canisin.
Vahşisin. Bunları söylüyorum kendime. Söyleyebiliyorum. O kadar batmışım ki.
Kolumdaki ikinci dövmem, arapça olan... Kutilel İnsanu Ma Ekferah. Yani
"Kahrolası insan ne kadar da nankördür", "İnsan kahroldu
(Allah'ın Rahmeti'nden kovularak kendini mahvetti), o ne kadar çok
nankör." gibi anlamlara geliyor. Ben bunun günah olduğunu bilmiyor muyum?
O elimi sikime taşağıma sürüyorum, alkol alıyorum, mastürbasyon yapıyorum.
Günah. Biliyorum. O el ile bunları yapmak. Sizin gibi kandırmıyorum kendimi
iyiyim, namusluyum demiyorum. Kendimi mahvettiğimi hatırlıyorum koluma
baktıkça. Ne kadar nankör olduğumu anımsatıyorum her dakika. Her an. Hayatım
boyunca da böyle olacak. Kendimi mahvettim çünkü insan oldum. Bunu tanrı yaptı
kısmen, ben değil. Düzgün yaşayabilirdim, iyi biri olabilirdim ama beni
insanların içine attı. Başka canlıların olduğu bir yere atsaydı, belki iyi biri
olabilirdim. Anladın mı?
Mahvediyoruz. Güzel olan ne varsa. Tanrısal diye ifade ettiğimiz şeyleri
bile. Masumiyet, tanrısal bir şeydir mesela. Ama biz onu tutup öldürdük. Çok
çok az da olsa, masum insanların olduğuna inanırdım ben. Benden daha tecrübeli
insanlar bana bunun olmadığını söylerdi. İnatla inanırdım ben olduğuna. Var
derdim. Oralarda bir yerlerde saklanıyorlar. Saklanıyor. Ama yokmuş. Gerçekten
yokmuş. Ben bu öfkemi nasıl dindireyim, ben bu öfkemi nereye saklayayım
bilemiyorum. Elim ayağım titriyor. Keşke biraz ölsem.
Ben yaptım. Ben masumiyetlerini mahvettim insanların. Tutup gözlerini
oydum, kalplerini ezdim yüksek ökçeli topuklarımla. Siz yapmadınız mı? O kadar
mı masumsunuz? O kadar mı namuslu, şerefli? En dindar olanlarınız da dahil.
Tanrıdan en korkanlarınız da…
Bu kırgınlığımı nasıl gidereceğim bilemiyorum. Öfkemi de. Göğsümü yarıp
çıkartsam, gezegene sığmaz. Hala da ölmedim. Neden büyük bir hastalığa
yakalanıp ölmedim bilemiyorum. Hem bana sormadan insan olarak yaratıyorlar, hem
de öldürmüyorlar. Hem de ölmek yasak. Ne garip bir sistem. Bunları dedim diye
asi mi oluyorum? Asilik mi etmiş oluyorum? Sikimde değil. Yalan şeyler mi
bunlar?
Bunlara şahit olmak. Hani dedim ya, inanırdım inatla diye. Bir gün noel
babanın gerçek olmadığını anlamak gibi bu. O tür bir kahroluş, o tür bir şok.
Anlatabiliyorum değil mi? Bunlar gerçekti şüphesiz. Karşılaşacaktım elbet bir
gün. Uyarmışlardı. Demişlerdi. Keşke salak gibi bu inançla yaşasaydım.
Masumiyetin var olduğunu düşünerek yaşamıma devam edip, en azından bunun
kırgınlığını yaşamadan ölebilirdim sıcak yatağımda yalnız ve huzurlu bir
şekilde. Tutunabildiğim tek dal da kırıldı büyük bir gürültüyle. Ağaçlar
üzerime devrildi. Kendimi kandırmaya çalışıyorum hala. Avutmaya. Bu zamana
kadar mutluluğu aradım. İntiharlar beynimde yerleşik durumdalar her daim.
Planlar. Bunu depresiflikle bağdaştırıyorlar, ya da bir kadının verdiği
mutsuzlukla. Ama bunlar olamayacak kadar normal şeyler. Bunları kabulleniyorum.
Yağmurun yağması, güneşin açması kadar doğal olaylar. Kadınlar erkeklere
mutsuzluk verebilir, erkekler de kadınlara. Doğal. Depresiflik olabilir. Doğal.
O kırgınlığım, o öfkem düşündürüyor bana garip planları. İnsanlardan nefret
etmemi sağlıyor. Bazı insanlar bana öğüt veriyorlar, kendini sev, kendine saygı
duy. Ben bir insanım. Neyimi seveyim, neyime saygı duyayım? İnsan kadar
cerahatli bir varlık var mı? Belki çamurdan değil de cerahatten yaratıldık. Bu
içimizdeki pisliğin başka bir açıklaması yok. Neden bu kadar adiyiz. En iyiniz
bile o kadar kötü, o kadar vahşi ki. En masumunuz bile o kadar hayvan ki.
İğreniyorum. Herkesten. Her insandan. İstisnasız. Kendimden en başta. Çünkü her
gün kendimi görüyorum, ister istemez kendimi fark ediyorum. Keşke insanların
olmadığı bir gezegen olsa. Oraya gidebilsem. Unutsam her şeyi. Unutsam varlığı,
benliği. İnsan olduğumu bile unutsam. Hayvan gibi yaşasam. En azından
kimseye zararım olmaz. Hayvan gibi yaşarım. Hayvan olurum.
Tanrı neden bu kadar güvenmiş insanlara, hiç bilemiyorum. Bilmek de
istemiyorum. Her gün evden çıkarken Ayetel Kursi okuyorum ben. Neden?
Diyorum ki, Allahım inşallah bir bomba patlar, bir otobüs çarpar, bir kavganın
arasında kalırım bir kurşun gelir bir şey olur falan. Hep bu tür şeyler.
Geçenlerde şehirler arası bir yolculukta bindiğim otobüs devriliyordu. O kadar
mutlu oldum ki bir an için. İnsanlar çığlık atarken benim gözlerim parlıyordu.
Sonra her şey düzeldi. Suratım asıldı. İstem dışı veriyorum bu tepkileri. Bu
duaları ediyorum çünkü ölmek yasakmış. E o zaman bu kadar duayı görmezlikten
gelmek? Kendim yapsam daha mı iyi? Ben bütün gemileri yakmışım, ne kadar
umrumda olur yasak? Anlaşalım istiyorum. İstenmeyen olaylar çıkmasın diyorum.
Ortalık karışmasın diyorum. Ama olmuyor bir türlü. Biri kafama silah
dayayabilir mi? Lütfen. Bu sıralar o kadar vazgeçmişim ki kendimden, kendimle
konuşmaya korkuyorum. Sokakta dolaşmaya korkuyorum. Gözüm görmüyor hiçbir şeyi.
Kırgınlığıma bir de öfkem eklendi. Hayret de ediyorum. Öfke iyidir, insanı
ayakta tutar. Ama ben de olmuyor. Nakavt olmuş bir boksör gibi. Öfkem bu kadar.
Bir köpek olabilirdim, bir kedi, bir ağaç ya da bir dağın kenarındaki kaya
parçası. Otçul hayvanların yiyip sıçtığı bir ot bile olmak isterdim. Hatta ve
hatta bir inşaatın duvarında sessizce duran bir tuğla bile. Gerçekten. Çok
içten diyorum bunu. Ama insan olmak istemezdim. Bu kadar mahvetmezlerdi beni,
ben bu kadar mahvetmezdim bireyleri.
Katil ve maktül, aynı bedenden mi çıksın? Aynı bardan çıkan magazin
orospuları gibi. Bunu mu istiyorsun tanrım?
Ben tanrı olsam, insan kadar aşağılık, pislik bir mahlukatı yaratıp da
kendimi üzmezdim. Evet, sanırım bu son cümle her şeyi açıkladı.
Bu kırgınlığımı, bu öfkemi neremde, nasıl taşıyacağımı bilemiyorum.
Bildiğim tek şey sonsuza kadar olacağı…
Al bu da bölüm sonu canavarı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder