![]() |
Mevlana |
Mevlâna’nın babası Belh bölgesinin hatrı sayılır kişilerinden olup hayattayken “Alimlerin Sultanı” ismini almıştır. Mevlana’nın annesi Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.
Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled, kimi
politik vakalar
ve yaklaşmakta olan Moğol istilası sebebiyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’l-Ulemâ 1212 ya da 1213 tarihlerinde aile bireyleri ve yakın dostlarıyla birlikte Belh’ten ayrıldı.
ve yaklaşmakta olan Moğol istilası sebebiyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’l-Ulemâ 1212 ya da 1213 tarihlerinde aile bireyleri ve yakın dostlarıyla birlikte Belh’ten ayrıldı.
Sultânü’l-Ulemâ’nın ilk durağı Nişâbur
olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de
karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini
çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.
Sultânü’l-Ulemâ Nişâbur’dan Bağdat’a ve
daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe’ye hareket etti. Hac farizasını yerine
getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas,
Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldi. Karaman’da Subaşı Emir
Musa’nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.
1222 yılında Karaman’a gelen
Sultânü’l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin
Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın
Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher
Hatun’ u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci
evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim
Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı
Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi.
Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup
taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin
hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin
Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.
Sultânü’l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında
Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi
seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’na bugünkü yerine
defnedildi.
Sultânü’l-Ulemâ ölünce talebeleri ve
müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek
varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini
olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye
gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i
Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’te “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de
“Tanrı nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden
öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha
sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin
yerini doldurmaya çalıştılar.
Hayatını “Hamdım, piştim, yandım”
sözleriyle özetleyen Mevlâna Celalettin Rumi hazretleri 17 Aralık 1273
tarihinde vefaat etmiştir.. Mevlâna’nın cenaze namazını vasiyeti üzerine
Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Fakat Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna’yı
kaybetmeye dayanamayarak kendinden geçerek cenazede bayıldı. Bunun
üzerine Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü
olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı.
Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü ya da gelin gecesi anlamına
gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip
ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder